1.BÖLÜM
UMUT VE DÜĞÜM
Her nefes çekişinde şükür edebiliyorsan demek ki hala umut var.
Elimi nereye atsam tuzaklarla doluydu. Hep bir engel vardı. Ve o engellerden geçtikçe daha çok acıya maruz kalıyordum. Hayallerime ulaşmaya çalıştıkça daha çok uzaklaşıyordum sanki. Kapkaranlıktı! Bir kuyunun içine düşmüşçesine yardım dileniyordum. Çığlıklarım sessizdi. Kimse duymuyordu oysaki öyle bir bağırıyordum ki...
Birinin beni o kuyudan çekip kurtarmasını bekliyordum. Sessizdi, karanlıktı... O çok istediğim mesleğim yüzünden karanlığa hapsolmuştum.
Herkes yapamazsın işletemezsin bırak bu bakkal işini deseler de direndim. Görmüyor olabilirim ama sağır da değildim, duyuyordum her şeyi.
Yine güne kepenkleri açarak başladım. Sabahın erken saatlerinde yola düşen öğrencilerin uykulu sesleri daha sonra simitçi diye bas bas bağıran sokak çalışanları, çöpleri toplayan kamyonun gür sesleri... Ardından manavın sesi mahallede yankılanıyordu.
Onları göremesem de seslerini duyaraktan kendimi tatmin ediyordum.
Yiyecekleri rafa zorlanarak da yerleştirdim. Elimdeki bastonla yönümü belirliyordum.
Çok zordu böyle yaşamak. Hiçbir şey görmeden hayata tutunmak başlı başına mucizeydi. Bakkalın dışına çıkıp kapı pervazına bastonla yönelerek yaslandım. Uzaktan gelen Seher ablanın sesiyle hangi yönden geldiğini anlamak için dikkat kesildim.
"Sonay günaydın canım. İki ekmek bir de dört yumurta hazırlar mısın beş dakikaya geliyorum." deyince, baş selamı vererek hareketlendim. "Tamam abla, hemencecik hazırlıyorum siparişlerini."
İçeriye geçip bastonumla yön belirlerken ezberlediğim raflardan dört tane yumurta aldım. Daha sonra önüme dönerek kapı ağzında olan ekmek dolabından da iki ekmek çıkarınca, onları da poşete yumurtaları kırmadan dikkatlice koyduğum zaman içeriye adım atan Seher ablanın sesini duydum.
Poşeti öne doğru uzatınca elimden aldı. Daha sonra elime parayı verince kaç lira olduğunu anlamak için elimi paranın üzerinde gezdirdim. Seher abla söylese de bildiğimi yapmaktan vazgeçmedim.
Ne kadar bu işi kafa dağıtmak için yapıp müşterilerden para almak istemesem de kabul etmiyorlardı. Bir süre sonra itiraz etmeyi bırakmıştım artık ben de.
Para üstünü kasadan alıp Seher ablaya uzattım. "Teşekkür ederim kuzum." dedi gülümsediğini duyarak.
Onun karşısında durmaya çalışarak yüzüne doğru "Rica ederim abla." demiştim gözlerim kapalı bir şekilde.
Benim için gün yeni başlamışken onların ki yeni başlıyordu. Sokakta okula gitmeyen çocukların seslerini işitince bakkalın dışına çıkıp yandaki sandalyeyi bastonumla bularak oturmaya çalıştım. Uzun uğraşlar sonucunda oturunca "Siz neden okulda değilsiniz keratalar yine hastayız demeyin yemem." dedim gülümseyerek.
Çocukların isyan dolu tonları sokağı inletmişti. "Bugün şey var şey... Ha tadilat var o yüzden." diye yalan söylediklerinde bastonla onların yanına gittim.
Bastonu sola kaydırınca boşluk olduğunu anlayıp sağa doğru çevirdim. Doğru yere isabet yapmış olacaktım ki çocuklardan acıya benzer ses çıkmıştı.
"Sonay abla ya! Niye vuruyorsun ki şimdi bize?"
"Sus bakayım kerata. Okulda tadilat yok. Siz yine beni kandıracaktınız değil mi? Hadi marş marş okula bakayım."