“Uyandım sabah ile gözyaşımı sile sile...Uyandım sabah ile gözyaşımı sile sile...Haydi, elleri görelim, elleri! Hoppa! De hay-de!”
“Daldan dala atlıyorsunuz, bir karar verin! Bak, bak, bak! Gelinle damada bak! Sanki bok vardı da evlendiler! Şunun tipine bak! Sanki nüfus memuru adını yazacakken helaya gitmiş de harf yönünü şaşırmış, te hey! Gözünü sevdiğimin allıklı güzeli!”
" Minik Çıt! Minik Çıt! Kızım, uyansana! Kiminle konuşuyorsun rüyanda?"
Minik Çıt, annesinin sesini duysa da rüyasının saçmalıklarla dolu sahnesine tutunmayı sürdürüyor.
"Minik Çıt! Minik Çıt! Uyan! Çabuk uyan diyorum sana!“
"Ne var anne?”
Bir gözü açık, öteki hâlâ uykuda olan Minik Çıt, annesinin yüzünü bulanık görse de altın dişlerinin parıltısını net seçiyor. Altın mühimdir; uykuda bile fark edilir evelallah!
"Kız, kalk! Kime diyorum ben! Çabuk kalk! Bugün uzaktan misafirler gelecek."
Minik Çıt, yataktan fırlayıp aynaya yöneliyor; saçını başını düzeltmeye çalışırken kendi yansımasına bakıyor. Otuzunu geçen bu minik kadın, annesinin her fırsatta “Evde kaldın!” imasında bulunduğu anları hatırlayıp kendi kendine homurdanıyor.
“Görücü gelecek,” sanıyor önce.
" Görücü demedim kız! Misafir dedim, misafir!"
"Öf, aman be anne! O zaman ben tekrar uyuyorum."
" Kız, kalk! Delinin zoruna bak! Bu misafirler başka misafirler."
" Ne özellikleri varmış peki?"
" Baban için geliyorlar."
"Babam için mi? Ne yapacaklarmış ya? Adamı mezarından mı çıkaracaklar? Bunca vakittir ortada yoklardı..."
"Börek Nuriye bu kadarını söyledi telefonda bana."
" Onun lafıyla da kuyuya inilir mi anne! Bugün geliyoruz der, yarım saat sonra düğüne gider."
" Bu kez çok ciddiydi. Hadi kalk yavrum, bilirsin Börek Nuriye halanı. Bekletilmekten hoşlanmaz."
Annem kapıyı çekip çıktı. Ben aynaya biraz daha dikkatle baktım. En son süslendiğimde Pıtırcık Melek halam, oğluna göz diktiğimi sanmıştı da iki hafta sonra çocukcağızı nişanlamıştı. Sonra tabii, Hebele Hübele bir gürültü, bir patırtı… Gelin diye bağrına bastığı gelincik, altınları alıp kaçtı. O günden beri uğramaz bize Pıtırcık Melek halam. Allah’ın sopası yok işte! Bana ne senin pısırık oğlundan! Ama şimdi bu misafirler niye geliyor? Hem de ta oradan, bir uçtan bir uca...
Sen kalk, Yandımkurt Köyü’nden Dangalya Şehri’ne gel!
Var bu işte bir bit yeniği… Göreceğiz bakalım fare deliğinde ne dönüyor.