"Seni bıraktığım an onlarca metre yükseklikten yere kapaklanacaksın belki kolun belki bacağın belkide,". Gözleri kollarındaki gencin gözlerine oradanda dudaklarınada gezindi yutkunarak, "belkide atalarının mirası göksel güzellikteki yüzüne Veda edeceksin"dedi.
kayıp dost
Altın Kasabası tozlu yolları, taş döşeli dar sokakları ve her adımda yankılanan ayak sesleriyle içe kapanık bir yerdi.
Kasaba halkı yabancılara pek alışık değildi, hele hele bu kadar düzgün kıyafetli birine… Guan lin uzun yolculuğun ardından, gözleri çaresizlikle parlıyordu , atını yakınındaki ağaca bağladı, henüz girdiği kasaba onu sebepsizce umutla doldurmuştu.
Yaşlısı genci, elinde sopası olan bir ihtiyar, peçesinin ardından şüpheyle bakan bir kadın, bir grup çocuk... Hepsi merakla, biraz da tehditkâr bir tavırla ona bakıyordu.
Bilinmezlik insanları korkuturdu ve o da bu kasaba insanlar için bir bilinmezdi. Kendini toparladı atını iyice bağladığna emin olduktan sonra kasabalılara dönüp, sakin bir sesle konuştu: "bir dostumla yolculuk ederken iki vadinin patikasında, dağ eşkıyalarının saldırısına uğradık.Ancak saldırı sırasında ondan ayrılmak zorunda kaldım.
Onu bulmam lazım, kendisi kördür… Onu burada gören oldu mu?" İnsanlar birbirlerine fısıldaştı. Bağzıları beli edercesine kaşlarını çatıldı.
Kimse ona inanmıyordu inanmak bir yere dursun tehtit olarak görüyordular.
Yaşlı bir kadın dışında, yaşlı kadın genci iyice süzdü üstünde savaş aleti olup olmadığından emin olduktan sonra ,deyneğini yere vurarak öne çıktı ,kasabalı bir çocığa dönerek “Muhtarı çağırın,” dedi. Guan Lin bir anlığına rahatladı.
En azından kasabanın ileri gelenlerinden biriyle konuşabilecekti. Ancak daha muhtar gelmeden, sağır edici bir ses duyuldu.
Gökyüzünde metalin metale çarpma sesi gibi yankılandı ve herşey tozlarlara kaplandı. paslı demirle oluşan şekilsiz bir kütük tam önüne fırladı.Şokla birkaç adım geriledi.
Tüm kasaba bir anda toza gömüldü.Oldukça çevik, ve uzun siyah saçlı ,bal rengi gözleriyle bir genç tozlarn içinden yaklaşıp onu sertçe yere çaldı.Bir anlık şok, sert darbenin acısıyla birleşti. Nefesi kesildi. bal Gözlü çocuk onun kafasını ezmek için ayağını kaldırdı— o an yabancı bir ses araya girdi.
"Ne yapıyorsun sen Tan xun? Çekil! Öldüreceksin çocuğu!" Bu ses, kasaba muhtarına aitti. Muhtar, genç çocuğu sertçe iterek onu engelledi. Ardından, bir anda kibarlığa bürünüp saygılı bir ifadeyle eğildi.
"Efendim, hoş geldiniz. Bu hödüğün kusuruna bakmayın. Kaba saba biridir, sizi başkasıyla karıştırdı büyük ihtimale." Guan lin, nefesini dengeleyerek zorla doğruldu. Acıdan değil, içinde yükselen öfkeden ve sabırsızlıktan titriyordu. Ne yapacak vakti ne de buradaki oyunlara ayıracak tahammülü vardı.
Gözlerini karşısında oldukça çevik ve bir okadar vahşi ,bal Gözlü çocuğa dikerek,"Sorun değil," dedi, sesi sakindi ama içinde fırtınalar kopuyordu."Sonuçta ben bir yabancıyım” bu cümleyi bastırarak söylemişti. Tozla kaplanmış giysilerinin sirkeleyerek, ”Kusura bakmayın, aslında size rahatsızlık vermek istemedim kör ve büyük ihtimale yaralı…" Sözünü bitiremeden, muhtar onu aceleyle kesti. "Ne kusuru efendim! Bugün bizim misafirimiz olun. Sizi hanımızda ağırlamak isteriz."Bu teklif, tan xu nun kanına dokunmuştu. Bu açgözlü adam, sırf para için bu yabancıyı kabul ediyordu! Agresif bir tavırla."Hey, yaşlı muhtar! Sırf