Serin bir ilkbahar bakşamıydı. Zuhal ve İnci, evlerinin bahçesinde ateşin başında oturmuş, sessiz sakin bir şekilde yemeklerini yiyorlardı. Gökyüzü koyu bir maviye bürünmüş, yıldızlar birer birer belirmeye başlamıştı. Tam o sırada, sanki, gök kubbe yarılmış gibiydi. Uğultu ile karışık bir ses bduyuldu. İkisi de aynı anda başlarını kaldırdı ve gökyüzünde alışılmadık bir şekilde açıklı koyulu mavili, beyazlı ışıklar dalgalanıyordu. Işıklar, bulutların arasından bir perde gibi süzülüp genişliyor, sonra bir anda küçülüyordu. Tüm bu hareket sanki, gökyüzü canlı bir organizma gibi, nefes alıp veriyormuş izlenimi yaratıyordu. Zuhal ve İnci birbirlerine baktılar. Gözlerinde aynı korku ve aynı sezgi vardı. Ama gitmeleri gerektiğini biliyorlardı.
Tek kelime etmeden ayağa kalktılar. Evlerine girip aceleyle elbiseleri, yiyecekleri ve çanta larını hazırladılar. Çadırlarını da yanlarına al_ dılar. Hiç konuşmadan, adeta içgüdüsel bir şekilde, evlerinden ayrıldılar. Orman yoluna doğru yürürken, gece derinleşiyor, gökyüzün_ deki ışık dalgaları her geçen dakika daha da büyüyordu.
Zuhal adımlarını hızlandırdı ve alçak bir sesle: “İnci… bir şey oluyor.”
Birden ormanın içlerinden titreşimli bir uğultu yükseldi ve toprakta hafif sarsıldı. Zuhal’in sözlerine, İnci o an karşılık vermedi. Sadece başını salladı. Ama bazı şeylerin değişeceğini hissediyordu. Gökyüzündeki o ışıklar onları bir yere çağırıyor gibiydi… O sırada ağaçların arasında aniden beliren, göz alıcı ışık sütunu, gökyüzüne doğru yükseldi.
Zuhal' in yüzü bembeyaz oldu fısıltıyla: “O da neydi?!”
İnci gözlerini o ışık sütunundan ayırmadan cevap verdi: "Galiba… nereye gitmemiz ge_ rektiğini gösteriyor bana öyle geldi.”
İkisi de aynı anda, düşünmeden, o yöne doğru hızlanmaya başladılar. Maceraları başlamıştı. Ve onları bekleyen şey, sadece bir yolculuk değil, zamanın kendisine açılacak bir kapıydı. İnci’ nin dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi ve derin bir nefes alarak.“Macera başlı_ yor, Zuhal…” dedi.
Koşarken Zuhal, kafasında dönüp duran so_ ruları tutamadı. Zuhal korkuyla karışık soru_ lar sormaya başladı. “İnci, sence bu ışıklar ne anlama geliyor? Yoksa bir tehlikenin habercisi mi? O ışık sütuna gitmek doğrumu? Ya tuzak_ sa? İçimde de garip bir huzursuzluk var…”
Zuhal nefes nefese kalmıştı. İnci gülümsedi. “Zuhal… hatırlıyor musun senin boynundaki kolyeyi?”
Zuhal, şeffaf cam içinde ortasında kum saati olan, koyu mavi kelebek kolyesine dokundu “Evet…ama ne alakası var?”
İnci ciddiyetle: “O kolye… zamanı kontrol e_ denlerin kolyesi. Küçükken bize anlatılan ef_ saneyi hatırlıyor musun? O sadece bir masal değildi. Bu ışıklar, kolyeyle bağlantılı olabilir."
Zuhal kaşlarını kaldırıp şaşkınlıkla baktı. “Ben onların uydurulmuş masal olduğunu sanıyor_ dum… gerçek olduğu aklıma gelmedi.”
İnci derin bir nefes aldı. “Artık vakit geldi, Zu_ hal. Belki de bu yolculuk... çok fazla şeyi de_ ğiştirecek”
Zuhal, İnci’nin sözleri üzerine bir an durakladı. Kalbi hızla atarken, parmakları boynundaki