 
				Dağlı gözlerini açtığında gözünün önüne gelen manzara önce şaşırmasına sonra paniklemesine yol açtı. Etrafı ağaçlarla çevriliydi. Birkaç saniye nerede olduğunu çıkaramadı. Üzerinde yabancısı olduğu bir ağırlık vardı. Bakışlarını vücuduna indirince karnının üstündeki eli fark etti. İçindeki telaş gittikçe büyümeye başladı. Sırtı sıcak bir şeye dayanmıştı. Korkarak başını yavaşça arkasına çevirmeye çalıştı. Arıza yanına yatmakla kalmamış bir de kendisini kollarının arasına hapsetmişti. Bedeni kızgınlıkla gerildi.
İlk anda sesinin tüm gücüyle bağırıp adama ağzına geleni söylemek geçti aklından. Ancak bunu yaparsa yine sakız gibi yapışacağı aklına gelince, sessiz hareket etmesi gerektiğine kanaat getirdi. Birkaç saniye hareket etmeden bekledi. Adamın derin solukları kulağına vururken çıkardığı hava dalgası garip hissetmesine sebep oldu. İçi ürperdi. Başı adamın diğer kolunun üzerindeydi. İtiraf etmekten kaçınsa da içindeki huzura anlam veremiyordu.
Yanındakinin varlığını fark ettikten sonra telaşı dinmişti. Hayatında ilk defa bir erkekle yan yana yatıyordu ama nedense bu onu paniğe sürüklememişti. Sanki çok normalmiş gibi... Böyle olması çok doğalmış gibi... Aşina olmadığı bu düşünce, içinde yavaş yavaş kaçıp gitme isteğini artırmaya başladı. Hiç tanımadığı bir adamın yanında niye böyle sakin sakin yatıyordu ki? Kendisinin normal olmadığını biliyordu ama bu derece mi aklını kaçırmıştı? Kendi kendine kızmaya başladı. Bir an evvel buradan gitmesi gerekiyordu. Yanındaki Arıza uyanmadan yok olmalıydı. Şu anki durumu bu kadar doğal karşılayan kendisi olamazdı. Ne olmuştu? Bilinmeyen güçler tarafından bedeni ve ruhu ele mi geçirilmişti?
Yavaşça elini uzatıp adamın elini tuttu ve ağır hareketlerle üzerinden çekti. Bacağı acısa da dişlerini sıktı, ayaklarını hamaktan sarkıtıp ağır hareketlerle doğruldu. Neyse ki hamak yere çok yakındı ve tabanları rahatlıkla zemini buldu. Adam hala uyanmamıştı. Başını çevirip yüzüne baktı. Pekâlâ, itiraf etmek gerekirdi ki çok yakışıklıydı ve uyurken huzurlu yüzü daha güzel görünüyordu. Bu adamın benimle ne işi olur ki, cümlesi aklından geçti.
Dediklerinin bir kelimesine bile inanmamıştı. Muhtemelen Çakal meselesinde sürekli kesiştikleri için kendisini bertaraf etmeye çalışıyordu. Bu görüntüdeki bir adam, istediği kadını rahatlıkla elde ederdi. Dağlı kırık dökük haliyle, adamın ilgisini çekecek son kişi bile değildi. Üstelik adamın gözünün içine baka baka kaç kişi öldürmüştü. Hangi erkek böyle bir kadınla beraber olmak isterdi? Elbette söyledikleri yalandı. İçine dolan kızgınlıkla, hamaktan uzaklaştı ve sessiz adımlarla hamağın yanındaki sandalyenin üzerinde bulunan deri ceketini bir eline alarak arabasına doğru yürüdü.
Kendisini aldatılmış, kandırılmış hissediyordu. Adam elindeki tüm silahlarını onu etkilemek için kullanmıştı ve o da bunu yemişti, öyle mi? İmkânı var mıydı? Bu adamın kendisiyle gerçekten ilgilenmesinin imkânı var mıydı? Ne olmuştu? Dünya tersine mi dönmeye başlamıştı? Artık gece